10 Haziran 2007 Pazar

atatürk'ün ricası..



Ey milletim,
Ben Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hala en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım dilim.
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi....
****
Özgürlük hala,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
****
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağ'a taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı,
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.
****
Yetmediyse, acısı, şiddetin, savaşın,
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın,
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın,
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
****
Özlediyseniz fesi, peçeyi,
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi,
Hala medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten,
Şifa buluyorsanız,
Muskada, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
****
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek,
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi...
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
****
Fazla geldiyse size, hürriyet, cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hala önemini anlamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, şeyhülislamın...
Unutun tüm dedillerimi,
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
RAHAT BIRAKIN BENİ...

Süleyman Apaydın


LÜTFEN DİKKAT SİZDE KATILIN !..

Atatürk'ü seviyorsak onun ilke ve inkilaplarını benimsiyorsak 10 Haziran günübu şiiri bloglarımızda yayınlayalım. Sizde gurubunuzdaki arkadaşlara bunu duyurursanız çok sevinirim.
Nursen Türksoy

Kurdelem.blogcu.com arkadaşımınızın blogundan alıntıdır.

2 Haziran 2007 Cumartesi

PENCEREMİZDEKİ KIRLANGIÇLAR...






Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Adamın penceresinin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık… Tık… Tık… Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.“- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.” Adam birden parlamış. “-Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam” demiş.” Gerekçesi de şuymuş: “Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?” Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş. Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: “Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.” Adam kararlı, adam ısrarlı: “Yok, yok ben seni içeri alamam” demiş. Biraz da kabalaşmış ve lafı kısa kesmiş. “İşim gücüm var, git başımdan.” Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: “Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın, yalnızlığını paylaşırım” demiş. Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş. “Ben yalnızlığımdan memnunum” demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş: “Hay benim akılsız başım” demiş. “Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte.” Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: “Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim” diye düşünmüş ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; “Kırlangıçların ömrü 6 aydır…” Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Çok fazla söze gerek yok penceremize kadar gelen günlük hayatın ucuz meşguliyetleri dolayısıyla göremediğiniz hatta pencerenizden kovduğunuz kırlangıçların hesabını bir yapın bakalım. Bir dahaki yazılarda buluşmak dileğiyle…

Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Adamın penceresinin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık… Tık… Tık… Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.“- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.” Adam birden parlamış. “-Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam” demiş.” Gerekçesi de şuymuş: “Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?” Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş. Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: “Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.” Adam kararlı, adam ısrarlı: “Yok, yok ben seni içeri alamam” demiş. Biraz da kabalaşmış ve lafı kısa kesmiş. “İşim gücüm var, git başımdan.” Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: “Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın, yalnızlığını paylaşırım” demiş. Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş. “Ben yalnızlığımdan memnunum” demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş: “Hay benim akılsız başım” demiş. “Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte.” Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: “Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim” diye düşünmüş ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; “Kırlangıçların ömrü 6 aydır…” Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Çok fazla söze gerek yok penceremize kadar gelen günlük hayatın ucuz meşguliyetleri dolayısıyla göremediğiniz hatta pencerenizden kovduğunuz kırlangıçların hesabını bir yapın bakalım. Bir dahaki yazılarda buluşmak dileğiyle…

Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Adamın penceresinin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık… Tık… Tık… Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiiin bir nefes almış. Şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.“- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.” Adam birden parlamış. “-Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam” demiş.” Gerekçesi de şuymuş: “Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?” Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş. Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: “Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.” Adam kararlı, adam ısrarlı: “Yok, yok ben seni içeri alamam” demiş. Biraz da kabalaşmış ve lafı kısa kesmiş. “İşim gücüm var, git başımdan.” Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: “Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın, yalnızlığını paylaşırım” demiş. Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş. “Ben yalnızlığımdan memnunum” demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş: “Hay benim akılsız başım” demiş. “Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte.” Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: “Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim” diye düşünmüş ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; “Kırlangıçların ömrü 6 aydır…” Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Çok fazla söze gerek yok penceremize kadar gelen günlük hayatın ucuz meşguliyetleri dolayısıyla göremediğiniz hatta pencerenizden kovduğunuz kırlangıçların hesabını bir yapın bakalım. Bir dahaki yazılarda buluşmak dileğiyle…


Urganlı Besime Işıldak İlköğretim Okulu'unda nevruz çoşkuyla kutlandı...


2/6/2007 - Hurdacı.....
Uykumu bölüyor sabah evin önünden geçen hurdacının sesi....''Hurdalar alırım eski eşyalar alırım'' Madem uyandım diyorum orta sınıf özentisiyle kandırılmış sade vatandaş rolüyle balkondayım.

Geriniyorum.Anlamsız bi bakış atıyorum sokağa..Üstü başı kirli biraz da yırtık sigara ve çaydan sararmış dişleriyle bana gülümsüyor mahçup bir edayla..
''Hayırlı işler abicim'' diyorum hayırlı işler..

Ve utanıyorum bi düzen şakşakcısı olarak kendime kızıyorum .Bakmak istemiyorum gazetelere haber bile dinlemek istemiyorum bu sabah..Ama birazdan dayanamayacak bütün gazetelere göz atacak makaleler okuyacak kafamdan sorgulayacağım..Ve tatlı hayaller kurup ümit edeceğim güneşli yarınları...


Maliye okula yazı gönderecek.Şu öğretmen şu kadar sahte fiş kullanmış.Yok sen 20 kilo peynir yiyemezsin.Fazla ödenen paralar kesilecekmiş.Olsun haksız olan ne varsa alınsın diyorum umutlanıyorum ayrıca....Pis sırıtışlı herşeyi satan maliye bakanına teşekür ediyorum içimden....


Sonra poaş cezası geliyor 1.2 milyon dolarlık vergi borcu kesiliyor poaşa faizleri hariç.Ödeme emirleri çıkıyor maliyelerde bekliyor..Ne güzel diyorum ne güzel düzeliyoruz...

Ve bir sabah yine aynı bugün olduğu gibi uyandığnmda poaşın cezasının anlaşma(!)masasında ana paranın 1/4 üne indiğini öğreniyorum..Gözlerim kararıyor...Dürüstlükten namustan müslümanlıktan söz edenler ara sıra iki bira içeriz diye bizi yargılayanlar ülkemin 1 milyar dolardan fazla alacağını bağışlıyorlar.....Basın gücü mü yaklaşan seçim yatırımı mı her neyse...Vardır bi açıklaması...

Aç öğretmenimin 20 ytl lik deterjan fişine geçit vermeyen namuslu insan nutukları çeken maliye müdürleri..Gülüyorum bıyık altından...

Bir bakanın gülüşü bir de helal ekmek peşinde çöp karıştıran hurdacının gülüşü şimşekler altında çakıyor beynimde...
Sokağa fırlayıp arabasının bi tarafından tutmak geliyor içimden..
Artık kızmıyorum hurdacılara ..Diledikleri zaman uykumu bölebilirler

ali osman KoRkMaZ haziran sabahı..........





Bir sorunun bu kadar çok bu kadar tek cevabı olabilir mi? Bu kadar çok sorunun tek bir cevabı olabilir mi? Bir soru, sorudan çok cevapsa başka sorulara, sorulması gerekmez mi? Para hayat demektir, para ölüm demektir. Para hastalıktır, para şifadır. Para yeni adresler demektir. Para uzaklıktır, para yakınlıktır. Para ayrılık demektir, para kavuşmak demektir. Para kindir, nefrettir. Para konuşmaktır yerine göre susmaktır. Para gülmektir, ağlamaktır. Para insanlar arasındaki kalın duvarlardır, insanlar arasındaki uçurumdur. Para yapmacıklık samimiyetsizlik demektir. Para varlıktır, yokluktur. Para İstanbul demektir. Para gecedir, para gündüzdür. Para savaştır. Para Amerika demektir. Para petroldür. Para özgürlüktür. Para işgal demektir. Para başa beladır. Para yolunu bulmak demektir hayır yolunu kaybetmek demektir. Para pusuladır. Para hedeftir. Para gemidir. Para büyümek demektir. Para küçülmek demektir. Para candır, canandır. Para akşamdır, yorgun bir babanın gece geç vakit eve dönmesidir. Para bazen kazadır. Para sahtedir, para gerçektir. Para ikiyüzlüdür hayır yüzsüzdür. Para uzak şehirler demektir. Para sınırdır, sınır dışıdır. Para tatildir. Para katildir, gasptır, cinayettir. Para suçtur, para cezadır. Para huzurdur. Para huzursuzluktur. Para evlenmektir. Para boşanmadır. Para küçük ayrıntılardır, büyük gerçeklerdir. Para değişimdir, değişikliktir. Para şişmanlıktır. Para zayıflamak demektir. Para şuurdur, bilinçaltıdır. Para kaybetmek demektir. Para bulmak demektir. Para zaferdir, yenilgidir. Para rüzgardır, rüzgarın önündeki yapraktır. Para çirkinliktir, güzelliktir. Para istikrardır. Para parçalanmaktır. Para gelecektir. Para umuttur. Para beklemektir. Para yorulmaktır. Para sorudur, cevaptır. Para acıdır, acıların ilacıdır. Para gözyaşı demektir. Para mendildir. Para terk etmektir, bir daha geri dönmemektir. Para değerdir, beş para etmezdir. Para başlangıçtır, bitiştir. Para dramdır, trajedidir. Para çaredir, çaresizliktir. Para uykudur. Para rüyadır. Para kâbustur. Bütün bunlardan başka para, para nedir ki? Para her şeydir. Para hiçbir şeydir, hiçbir şey…

İnsanlığın tarihi üç ana dönemle sınıflandırılır. Bilginin üretimi ve paylaşımı bu sınıflandırmanın temelini oluşturur.
İlk dönemde bilginin üretimi ve paylaşımı oldukça yavaştır.
İkinci dönemde bilginin üretimi hızlansa da paylaşımı hala yavaştır. İkinci dönemde bir buluştan o buluşun kaynağına yakın toplumlar haberdar olurken uzak coğrafyadaki toplumlar aynı buluştan yıllar sonra haberdar olmuştur.Bu iki dönemin sınıflandırılması, başlangıcı ve bitişi toplumdan topluma değişiklik göstermiştir. Bu iki dönemin antik çağ, orta çağ, yakın çağ gibi zaman dilimlerine ayrılması ancak bu ayrımı yapanları ilgilendirir. Avrupa için Ortaçağ (neyin ortasıysa) karanlığı, karamsarlığı ifade ederken Müslüman toplumlar için bilimi ve sürekli ilerlemeyi ifade etmiştir.
Buraya kadar anlattıklarımız bundan sonra anlatacaklarımızı daha anlamlı kılacaktır. Zira bu yazıda bizi ilgilendiren dönem içinde bulunduğumuz dönemdir. Bu dönemin belirleyici unsurları ilk iki dönemden farklı olarak bilginin üretimi ve paylaşımının hızının artmasının yanında ahlak kurallarının hızlı değişimidir.Son dönem ürettiği bilginin paylaşılmasını hızlandıracak teknolojik altyapıyı da oluşturmuştur.
Son dönemde insanlık büyük belirsizlikler dönemine girmiştir. Her alanda bir çöküş yaşanmaktadır. Benim bu yazıyı yazdığım sizin bu yazıyı okuduğunuz anın çok değil 25-30 yıl öncesine gidiverin karşınıza insanlığı ürküten bir tablo çıkıverecektir. Ki biraz daha dikkatli bakarsanız bu tabloda kendinizi de buluvereceksiniz.
Yaşadığı andan insanlık adına memnun olan var mı? Evet, insanlık son dönemde topyekûn bir çöküş dönemine girmiştir. Hem dünya ölçeğinde hem Türkiye ölçeğinde kötülük bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaktadır.
Ve işin acı tarafı da küreselleşmenin kötülüğünden bahsedenler kötülüğün küreselleşmesini gözden kaçırmaktadırlar.
Bugün değerler sistemimizi temelden etkileyen anlam haritalarımızın sınırlarını değiştiren olaylarla karşı karşıyayız. Artık gasp ve cinayet haberlerinin gündemimizin başköşesine yerleşmemesi, kaçırılan çocukların akıl almaz bir şekilde tecavüz edilip öldürülmeleri bizi ilgilendirmiyorsa, TV ekranlarında savaş görüntülerini havai fişek gösterisi gibi izliyorsak kötülük içselleşmiş, sıradanlaşmış demektir. “alevler içinde ev üst katında ziyafet” durumu.
Böyle devam ederse bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışıyla artık ateş düştüğü yeri bile yakmayacaktır.Hayatımızda her şeyin berrak ve net olması gerekiyor. Arabeskleşmiş bir ahlak anlayışını, hayat tarzını terk etmek zorundayız. Belli alanlara sıkışmış vatanseverliğimizi, düşünce yapısını terk etmek durumundayız. Sahip olduğumuz ekonomik ve siyasal gücü bizim gibi olmayanlara karşı bir silah gibi kullanmakla hiçbir ilerleme sağlayamayız. Sorunları görmezden gelerek, erteleyerek de hiçbir yere varamayız.
Hepimizin sorumluluklarımızın bilincinde olması gerekiyor. İşte o zaman son dönemde bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan kötülüğe karşı bir alternatif oluşturabileceğiz.





Yaradanımdan dilerim ki benim canımı

Kılıç keskinliğinde bir kış gününde alsın

Kuşların bile korktuğu uçmağa

Bir kış gününde…


Mezarlık yolları tamamen buz olsun

Buz olsun ölü yüzü gibi donuk

Rüzgâr delicesine savursun

Fırtına ıslıkları dolsun etrafa

Gücünü kocamış ağaçlarıDevirerek göstersin fırtına

Herkesin içine korku sesleri salsın

Kurtlar ulusun uçsuz doruklarda

Nefesler donsun ağızlarda

Konuşurken her söz yere düşsün duyulmadan

Toprak donmuş olsun

Bir adam boyunca....

Öyle ki kazma kırılsın sertliğinden

Ki zor olsun mezarımın kazılması

Musalla taşımın önü kar olsun diz boyunca

İmam sussun soğuktan

Cemaat sussunİşte böyle bir günde öleyim ki

CENAZEME GELENLER SADECEGERÇEK DOSTLARIM OLSUN