İnsanlığın tarihi üç ana dönemle sınıflandırılır. Bilginin üretimi ve paylaşımı bu sınıflandırmanın temelini oluşturur.
İlk dönemde bilginin üretimi ve paylaşımı oldukça yavaştır.
İkinci dönemde bilginin üretimi hızlansa da paylaşımı hala yavaştır. İkinci dönemde bir buluştan o buluşun kaynağına yakın toplumlar haberdar olurken uzak coğrafyadaki toplumlar aynı buluştan yıllar sonra haberdar olmuştur.Bu iki dönemin sınıflandırılması, başlangıcı ve bitişi toplumdan topluma değişiklik göstermiştir. Bu iki dönemin antik çağ, orta çağ, yakın çağ gibi zaman dilimlerine ayrılması ancak bu ayrımı yapanları ilgilendirir. Avrupa için Ortaçağ (neyin ortasıysa) karanlığı, karamsarlığı ifade ederken Müslüman toplumlar için bilimi ve sürekli ilerlemeyi ifade etmiştir.
Buraya kadar anlattıklarımız bundan sonra anlatacaklarımızı daha anlamlı kılacaktır. Zira bu yazıda bizi ilgilendiren dönem içinde bulunduğumuz dönemdir. Bu dönemin belirleyici unsurları ilk iki dönemden farklı olarak bilginin üretimi ve paylaşımının hızının artmasının yanında ahlak kurallarının hızlı değişimidir.Son dönem ürettiği bilginin paylaşılmasını hızlandıracak teknolojik altyapıyı da oluşturmuştur.
Son dönemde insanlık büyük belirsizlikler dönemine girmiştir. Her alanda bir çöküş yaşanmaktadır. Benim bu yazıyı yazdığım sizin bu yazıyı okuduğunuz anın çok değil 25-30 yıl öncesine gidiverin karşınıza insanlığı ürküten bir tablo çıkıverecektir. Ki biraz daha dikkatli bakarsanız bu tabloda kendinizi de buluvereceksiniz.
Yaşadığı andan insanlık adına memnun olan var mı? Evet, insanlık son dönemde topyekûn bir çöküş dönemine girmiştir. Hem dünya ölçeğinde hem Türkiye ölçeğinde kötülük bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaktadır.
Ve işin acı tarafı da küreselleşmenin kötülüğünden bahsedenler kötülüğün küreselleşmesini gözden kaçırmaktadırlar.
Bugün değerler sistemimizi temelden etkileyen anlam haritalarımızın sınırlarını değiştiren olaylarla karşı karşıyayız. Artık gasp ve cinayet haberlerinin gündemimizin başköşesine yerleşmemesi, kaçırılan çocukların akıl almaz bir şekilde tecavüz edilip öldürülmeleri bizi ilgilendirmiyorsa, TV ekranlarında savaş görüntülerini havai fişek gösterisi gibi izliyorsak kötülük içselleşmiş, sıradanlaşmış demektir. “alevler içinde ev üst katında ziyafet” durumu.
Böyle devam ederse bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışıyla artık ateş düştüğü yeri bile yakmayacaktır.Hayatımızda her şeyin berrak ve net olması gerekiyor. Arabeskleşmiş bir ahlak anlayışını, hayat tarzını terk etmek zorundayız. Belli alanlara sıkışmış vatanseverliğimizi, düşünce yapısını terk etmek durumundayız. Sahip olduğumuz ekonomik ve siyasal gücü bizim gibi olmayanlara karşı bir silah gibi kullanmakla hiçbir ilerleme sağlayamayız. Sorunları görmezden gelerek, erteleyerek de hiçbir yere varamayız.
Hepimizin sorumluluklarımızın bilincinde olması gerekiyor. İşte o zaman son dönemde bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan kötülüğe karşı bir alternatif oluşturabileceğiz.




0 yorum:
Yorum Gönder